Değerli Gezgin Dostlarım,
Kuzey Kutup Dairesi’ne ve üstüne, daha da yukarıdaki Svalbard’a, karadan ve denizden Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın en Kuzey noktalarına, zaman zaman da en Güney enlemlere, altmış altıncı paralellerin üzerine Kuzey ve Güney Yarımküre kışlarında yılda en az iki üç kez giden bir turizmci olarak bu uç coğrafyaların beni çok etkilediğini itiraf etmeliyim. Bu yolculuklarımda, gözüm ne uçakları görür, ne de yıllardır kullandığım güçlü snowmobile araçları. O yoğun karlar içindeki en büyük merakım, keyfim, tutkum kızaklar ve o kızakları çeken dostlarımız Sibirya Husky’leridir.
Gelin ben sizlere, çok derine inmeden, tadımlık, çitlemelik, fazla akademik olmayan, ‘sahadan’ bilgiler vereyim, bu güzel hayvanları ve Kuzey coğrafyalarda ‘çektiklerini’ yakından görelim.
İsterseniz sohbetimize İsveç’in Kuzey coğrafyalarından, 66° 33′ 44″ Kuzey enlemindeki Kutup Dairesi (Arctic Circle) üzerinde yer alan Kiruna yakınlarındaki Torne Nehri kıyısında her kış yeniden kurulan, dünyanın ilk buz oteli Ice Hotel Jukkasjärvi’den başlayalım. Ice Hotel’in gedikli müşterisi olarak, bu bölgedeki yaşam ve turistik ayrıntıları anlatayım size.
Kiruna Havaalanı çok küçüktür. Öyle küçüktür ki ‘Taxiing’ için bile iniş yapan büyük uçaklar pistin sonuna kadar ilerleyip tam uç noktadan ‘U’ dönüşü yaparak iki küçük yan yoldan ufak terminalin önüne yaklaşırlar. Bu havaalanı ayrıca, benim de bir süre önce Türkiye’deki operasyonunu yönetmek üzere başvuru yaptığım, ama son kazadan sonra proje ertelendiğinden peşini bıraktığım ‘Virgin Galactic’ uzay yolculuğu için Amerika Birleşik Devletleri dışındaki ilk uzay istasyonu ‘Spaceport’ oldu.
Her neyse. Ben Özge Ersu Gezileri’nde Buz Otel’e geldiğimde, valizlerimizi havaalanında bizi bekleyen ayrı bir araçla yolluyorum. Otele transfer için de otobüs ya da lüks midibüse binmek yerine Husky’lerin çektiği kızakları kullanıyorum. Bu seçim elbette daha pahalı ama böylesine bir geziye de yakışıyor.
Havaalanı çıkışındaki küçük bir kulübede aşırı soğuğa dayanıklı özel polarlarımızı giydikten sonra (Bağdat Caddesi’nden aldığımız ya da Uludağ’da sosyetik amaçlı kullanılan kayak giysileri ne yazık ki Kutup soğuğu karşısında işe yaramıyor) konuklarımı alıp kulübenin arkasına götürüyorum. Zaten uzaktan bir süredir aralıksız duyduğumuz yoğun havlamaların nedeni de kendini belli ediyor hemen. Bizi bekleyen kızaklara bağlanmış Husky’ler adeta yerlerinde duramıyorlar. Kızaklar da değişik boylarda olabiliyor. Çekilecek ağırlığa göre tekli ufak yük kızaklarından, üç, beş, yedi, ve on ikili koşumlara kadar çıkıyor sayı. Örneğin, buralarda sürücü ile beşer kişilik kızaklarımızı on iki Husky sırtlanıyor.
Biliyor musunuz, Husky ya da Huski ismi, eski gezginlerin yanlış anlama ve isimlendirmelerinden ötürü ortaya çıkmış aslında. Avrupalı, özellikle İngiliz kâşif ve denizciler, 1850’lerden sonra karşılaştıkları yerli ve hayvanlara da ‘Huskimo’ dediklerinden, aynı isim bu Sibirya kurtlarına da geçmiş.
Peki, gelelim bana en çok sorulan soruya. Kurt mu, köpek mi diyeceğiz? Fazla ayrıntıya girmeyeyim ama kökenlere baktığımızda köpekten kurda dek genetik bir karışımdan söz etmek gerekir. Bu hayvanların Grönland Köpeği ve günümüzde soyu tükenmiş olan Taimyr Kurdu ile yakın akrabalıkları var. Bu konuya dalarsak, otuz beş bin sene öncesine gidip, o zamanlar boğaz yerine ‘geçit’ olan Bering (Beringia) Köprüsü’ne dek Evrim Teorisi’nden alıntılar yapmamız gerek ama biz şimdilik turistik keyfimizden uzaklaşmayalım, bu arada yazımıza yavaş yavaş kızakları da sokalım…
Diğer tüm köpek ya da kurtları bir kenara bırakın, dünyada bu tür kızakları çekmek için kullanılan en hızlı hayvanlar Husky’ler. Dikkat edin, en hızlı dedim. Çünkü güçten söz etmek gerekirse, liderlik bir başka Husky türü olan Alaska Malamutu’nun. Husky daha ağır, daha kısa bacaklı ve bu nedenlerle diğer türlerine oranla daha güçlü. Alaska dediğimizde, bu coğrafyalardaki Husky’lerin de türünün en hızlıları olduğunu, yarışlarda kullanıldıklarını ve on-on beş bin Amerikan Doları’nın üzerinde bir değere sahip olduklarını anımsatayım.
Şimdi, Sibirya, Kanada veya Grönland’daki uzak akrabaları bir kenara koyup popüler bir dille konuşursak, kızak çekme yarışlarında gördüğümüz, liderlik çatışmalarına filmlerde tanık olup romanlarda maceralarını okuduğumuz tür işte burada bizi bekleyenler. Amerika ve Kanada’da maskot veya logo olarak kullanılıyorlar. Hatta II. Dünya Savaşı’nda Müttefik Kuvvetler’in Sicilya işgaline bile ‘Operation Husky’ adı verilmiş. Bu enerji dolu hayvanların kürkü iki kat ve çok kalın. Uçuk mavi, zaman zaman açık kahve ve hatta sarı gözleri son derece etkileyici. Van Kedisi örneğinde olduğu gibi, ‘Heterochromia’ dediğimiz iki ayrı göz rengine sahip olanlar da var.
Bizler kızağımıza dönelim. Kendilerini buraya getiren ve kafeslerinin olduğu büyük kamyonetin yanında sıra sıra dizilmiş durumdalar ve bir an önce yola çıkmak istiyorlar. Evet kafes, ama uzun yolları yorulmadan sahipleri ancak böyle aşırabiliyor. Karınları yarı aç yarı tok. Çok açken oyna(ya)mıyorlar, tok karnına da uzun süre yapılacak iş değil koşmak. Her kızağın başında en akıllı ve en güçlü sürü başı var. Tümü en önde olmak için büyük bir liderlik savaşı veriyor gibi görünse de, özellikle daha genç olanlar şimdilik kaderlerine razı bir biçimde orta sıralarda olmayı sessizce kabul etmişler. İşte bu hızlı ve arkadaş canlısı hayvanlar bu coğrafyalarda bizi taşıyorlar.
Hemen söyleyeyim: Kızakların en önünde yer kapıp oturanlar ya da tek kişilik kızak kullananlar için doğanın ve Husky’lerin bir sürprizi var. Aman dikkat edin, manzarayı daha iyi görmek ve fotoğraf çekmek için en önü kapanlar sağolsunlar, aynı zamanda soğuk rüzgârı, yüze kamçı gibi çarpan kar tanelerini, daha ilginci koşarken küçük ihtiyaçlarını gidermek isteyen Husky’lerin karla karışmış sarımtırak serpintilerini de karşılamak durumunda kalan bir kalkan görevi görüyorlar.
Kızağı kullanan Sami (yerli) ayakta durarak kızağın kollarından tutup yönü belirliyor. Ara sıra kamçısını kullanarak ekibe uyamayanları ‘uyarıyor’ ve bu uyarılara bize anlamsız gelen ama onların tümüyle anladığı ve baş eğdiği bağırışlar da ekleniyor. Deneme amaçlı olarak, zaman zaman kızağı kullanan Sami’nin bağırışının aynısını taklit etmeye çalışsam da sadece sahibinin sesini dinleyen bu tatlı hayvanlar bana kulak asmıyor bile. Oysa bu kızakları tek başıma kullandığımda aynı Husky’ler bu kez bağırışlarıma kulak kabartıp, anlamaya ve uymaya çalışıyorlar.
Kızakları durdurmak ya da yavaşlatmak için çoğu kızakta, altında sivri metaller olan pedallar var. Ani fren gerektiğinde ise bu görevi demir bir çapa yerine getiriyor. Durduğumuzda çapayı gerçekten kara saplamak gerekiyor. Dinlenme boyunca Husky’ler kızaklara bağlıyken, bulundukları yere çöküp susuzluklarını kar yiyerek gideriyor ve kendilerine verilen yarım porsiyon eti büyük bir iştahla yiyorlar.
Peki sizce Husky’ler ile ne kadar hızlı ve ne kadar uzağa gidebiliriz? Kızağımız yaklaşık 15-20 kilometre/saat hızla ilerliyor, ama üç günlük yarışlarda şampiyonların ortalama 31 kilometre/saat hızla günde yaklaşık kırk elli kilometre koşabildiklerini söylersem, şaşırırsınız, değil mi?
Neyse, biz o kadar hız yapmayıp, o kadar uzağa gitmeyelim. Benim genelde her sene yılın ilk aylarında yaptığım Kuzey Kutup (Dairesi) temalı gezilerimden birinde konuğum olursanız, ben de size keyifle bu kızaklarda eşlik ederim. O tarih gelene kadar, olmazsa şu kızaktan inip, bu benzersiz hayvanlara sizin yerinize ben sarılayım, ne dersiniz?
YORUM YOK