‘Dünya 2.0, Kepler 452B, Dünya Dışı Yaşam, Galaksi Kolonizasyonu, Fermi Pradoksu ve Drake Eşitliği Üzerine Kısa Düşüncelerim’
Değerli Dostlarım,
Biliyorum, cinnet vatanımız, sınırımızdaki çatışmalar ve erken seçim gibi gündelik sorunlara gömülmüşken bu tür ilginç, sığ gündemin dışındaki konulardan söz etmek çok garip kaçabilir ama bence modern dünyaya tutunabilmek, biraz olsun nefes alabilmek için açtığımız küçük pencereler gibi bu konuşmalarımız, yorumlarımız ve tartışmalarımız…
Kimisi Nasa‘nın açıklamalarını, keşfedilmiş ve sınıflandırılmış diğer 1.030 gezegen gibi sıradan bulurken, kimi de insanoğlunun oraya nasıl ulaşıp Dünya V.2.0‘ı kurabileceğimizi tartışıyor. Öncelikle, tüm evrende tek akıllı canlı türü olabileceğimiz olasılığını, bilimsel, felsefi ve fiziksel açıdan kabul etmiyorum, edemiyorum. Daha doğrusu, duygusal yanım, başka yaşamlar olabileceği olasılığına inanmak istiyor.
Dürüst konuşalım. Türkiye ve Türk insanı olarak, bilgimiz olmadan fikir sahibi olmayı çok severiz. Üstelik böylesine ucu açık bir konuda, ne desek doğru, ne desek yanlış olur. Ben de kendi düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Ben de bu konunun uzmanı olmadığım için, çizmeyi aşmak istemem. Ama yıllardır okuduklarım, araştırdıklarım, kendime en azından bu tür konularda bir iki nokta üzerine konuşma şansı verebilir diye düşünüyorum. Üstelik çocukluğumdan beri önce astronot, sonra pilot olma isteği ile yanıp tutuşmam, ama bunların hepsininin ‘wannabe’ (olmak istemiş ama olamamış, yazık çocuğa) boyutunda kalmış olması bile bana bu önceliği veriyor diye düşünüyorum.
Öncelikle, günümüz ve yakın gelecek teknolojileri ile ışık hızına yaklaşmadan, yaklaşıp aşsak da bunların on binlerce katına ulaşmadan, bu tür gezegenlere ulaşmak hayal ötesi, kabul edelim. Işık hızını pratikte yakalamak, ya da uzay – zaman eğrisini, uzayı bükerek delmeye çalışmak şu an için ulaşılamaz bir düşünce.
Gerçi üniversitelerdeki çoğu konferansımda gülümseyerek anlatırım: Daha yaklaşık yüz sene önce bir profesör kürsüde bir kağıdı buruşturup yere atarak ‘havadan ağır cisimlerin uçamayacağını bilimsel olarak kanıtlarken’, bir kaç yüz kilometre ötede Wright Kardeşler bisiklet bozması ilk uçaklarını bir kaç yüz metre havada tutmayı başarmışlardı. Yine öncesinde çoğu fizikçi, 36 kilometre/saat hızdan fazla giden bir trenin ya da aracın içindeki havanın dışarı çekilerek içeridekilerin havasızlıktan öleceğini öne sürüyordu. Elbette, şimdi bunlara gülüp geçiyoruz.
Son iki yüz sene içinde, ayaklarımızı (hayvanlar ile hariç) yerden kesemezken, şimdi neleri hayal edebildiğimize, yapamasak, erişemesek de nelerden konuşabildiğimize inanamıyoruz, değil mi?
Sonuca gelmek istiyorum. Bir kaç paragraf önce söylediğim kısıtlamalara belki insanoğlu benden elli – yüz sene sonra umarım gülebilir. Ama, bu konuda sağlıklı düşünebilmek için, ‘köy kahvesi muhabbetinin’ ötesine geçmemiz gerek. Ve bence, bu tartışmaları sağlıklı olarak değerlendirebilmek için, iki konu üzerine kafa yormalıyız. Ondan sonra resmi daha geniş olarak görebiliriz.
SORULAR ‘FERMİ PARADOKSU’NDA
Gerçek ne olursa olsun, anlamamız gereken her şey, İtalyan bilim insanı Enrico Fermi‘nin ortaya koyduğu ikilemde. Bir yerlerden bulup okumanızı isterim ama kısaca özetlersem, bu paradoks ‘dünya dışı yaşamın var olma olasılığı çok yüksek olsa da, insanoğlunun bu uygarlıklara ulaşabilme, bağlantı kurabilme yetisinin, ya da bu uygarlıkların var olduğu kanıtlarına ulaşabilmesinin neredeyse olanaksız olması’ arasındaki çelişki. Samanyolu Galaksisi, düşünebildiğimiz iyimser ölçeklerle ancak dört milyon yılda geçebiliyor. Bu durumda, bu bilim insanının arkadaşı Michael H. Hart‘a aniden bir toplantı sonrasında yüksek sesle sorduğu ve salonda buz gibi bir hava estiren cümlesi geliyor aklıma: ‘Neredeler o zaman?!’ Fermi Paradoksu‘nu okuduktan ve özünü kısaca anladıktan sonra sizi ikinci aşamaya davet edeceğim.
YANITLAR ‘DRAKE EŞİTLİĞİ’NDE
Değerli Dostlarım,
‘Drake Eşitliği’ ise, yanlış anımsamıyorsam yaklaşık elli sene önce Amerikalı Astronom Frank Drake‘in, Samanyolu Galaksisinde yaşayan, etkin ve ‘bağlantı kurulabilir’ uygarlıkların olası sayısına ilişkin kurguladığı bir argüman, bir denklem. Aslında bu gerçekten bir matematiksel denklem olsa da, değişkenler üzerinde çok tartışıldığı için, kimi bilim insanları bu kurguyu kabul etmiyor, belki de ilk kez duyacağınız, Amerikalı istatistikçilerin ‘Büyük Buhran’ sonrası kullanmayı çok sevdikleri ‘Guesstimate’ (ben ‘Tahmintakdir’ olarak çevirdim) olarak değerlendiriyorlar.
‘N’ diyeceğimiz olasılık, galakside (şimdilik radyo dalgaları ile) ışık hızına bağlı olası geçmiş zaman yelpazesi sınırlamaları ile bağlantı kurabileceğimiz uygarlığın sayısı. Formül de bu niceliğe galaksideki yıldızların sayısını, yıldızların gezegenleri olma olasılığını, bu gezegenlerdeki yaşam formu olasılığını, bu yaşam formunun başlamış olabileceği öngörüsünü, bu uygarlığın gerçekten başlamış olduğu katsayıyı ve son olarak da bu uygarlıkların uzaya ‘anlaşılabilir’ sinyaller gönderme olasılığı ile çarparak ulaşıyor…
Aslında bence ‘dünya dışı yaşam üzerine ahkâm kesmek’ için, biz matematikte dört buçuktan beşi zor tutturmuş ‘sokaktaki vatandaş’ olarak önce bunları okumalı ve ayaklarımızı bu bilimsel ya da felsefi tezler üzerine koymalıyız.
İşte benim düşüncelerim, güzel dostlarım. Sizlerin de değerlendirmelerinizi bekliyorum.
YORUM YOK