► ÖZGE ERSU SORDU
• Boyutları hızla büyüyen özel bilgilerinizi nerede saklıyor, nasıl koruyorsunuz?
Değerli Dostlarım,
Ülkemiz kritik bir süreçte. Her gün ayrı bir haberle içimiz dağlanıyor. Diğer yandan, gündelik yaşamımız bir biçimde devam ediyor, etmek durumunda. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa da, yaşamımızı (yine/yeniden) normalleştirme çabalarında değişik konulara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Dünya değişiyor. Internet depolama çözümü ile 175 milyon kullanıcıya ulaşan, 100.000 üzerinde uygulamaya entegre edilmiş olan Dropbox, dün San Francisco’da ilk kez kendi geliştirici konferansını gerçekleştirdi. Firmanın en büyük sürprizi, kendi çözümlerinin, sabit disklerin yerini alacak olması iddiası! Ücretsiz 2 GB’tan başlayıp, ücreti karşılığı 500 GB’a varan çözümleri ile böyle bir vizyonu var Dropbox yöneticilerinin…
Evet. Teknik olarak olası. Zaten çoğumuz bir şekilde kullanıyoruz, belki bağlantılarımız (daha da) hızlandığında, eşleme kolaylaştığında ve daha çok uygulamaya gömüldüğünde, bu söylemin düşünülen ölçekte gerçekleşmemesi için bir neden yok. Ama, soruyorum sizlere. Amerika’nın son PRISM ve NSA skandalı ile, bilip bilmediğimiz ülkelerin/kurumların/yöneticilerin/kötü niyetli kişilerin bu değerli dosyalarımıza erişebilme olasılığı ile, rahat uyuyabilir miyiz? Echelon, Ukusa, Auscannnzukus ya da Beşgöz (Five Eyes) kelimeleri sizde neler çağrıştırıyor?
Tamam, belki Instagram için çektiğimiz ayak fotoğraflarımız ya da anonim türkü meğpeğüçlerimiz öncelikli hedef değil ama, ya sizce veya onlar tarafından kritik sayılan/sayılabilecek bilgileriniz? Gelecekten kaçış olmasa da, önemli dosyalarımız için bence bir süre daha evlerimizdeki yerel (local) depolama çözümleri ile devam edeceğiz gibi görünüyor.
Sizlerin de değerli yorum ve düşüncelerinizi bekliyorum.
► CÜNEYT KALPAKOĞLU YANITLADI
• Netsafe Kurucu, Akademisyen, Veri Güvenliği Uzmanı
Konuya Immanuel Kant’ın (1724-1804) ‘Yasalar karşısında insan, başkalarının hakkına tecavüz ettiği zaman suçludur. Etiksel olarak ise bunu aklından geçirdiği anda bile suçludur’ sözü ile başlamak isterim. Aslında konu ‘Teknolojik ve Etik’ açıdan yorumlanmalıdır. Günümüzde bilişim ve Internet teknolojilerinin olağanüstü bir hızla gelişmesi, Endüstri toplumunun yerini üretim ve yönetim sürecinde ‘insan’ faktörünün ve bilginin ‘çok kritik’ düzeyde ön planda olduğu, alışılagelmişten farklı yapısal özellikleri olan ‘yeni bir toplum’a dönüştürmüştür. Bu yeni oluşumu Peter F. Drucker ‘Bilgi Toplumu’ (Knowledge society), Paul Holmes ‘Kişisel Hizmet Toplumu’ (The Personal Service Society), Zbigniew Brezezinski ‘Teknokratik Çağ’ (The Techrotronic Era), Y. Masyda ‘Bilgi Toplumu’ (Information Society) ve Aydın Köksal hocamız ise ‘Bilişim Toplumu’ olarak tanımlamıştır.
Bilişim Toplumu’nun ‘Özel Yaşamın Gizliliği’ (Anayasa’nın 20. Maddesi) ilkesi çerçevesinde titizlikle üzerinde durulan koruma alanlarından biri de ‘Haberleşme Gizliliği’dir ve günümüzde vazgeçilmez kişi haklarından biri olarak kabul edilmiştir. Internet ‘Haberleşme Gizliliği’ açısından oldukça kaotik bir yapı ortaya koymaktadır. ‘Dijital İz Sürme’ olarak açıklayabileceğimiz bu süreç aslında kaosun temelidir. Internet yoluyla oluşan trafik yani giden gelen her paket alımı ve gönderiminin bir ‘iz’ bıraktığı gerçeğinin farkında mıyız?
Bu iz Internet’in ‘özgür bir iletişime olanak verdiği’ yönündeki teze karşı çok ciddi bir kanıt ortaya koymuyor mu? İz, izleyene, izlenen karşısında bir güç kullanma fırsatı ve potansiyeli demektir. Bu güç ilişkisinin daima ekonomik bir anlamı da olacaktır. Bu nedenle dijital iz ve buna bağlı ‘Haberleşme Gizliliği’, ekonomik ve politik bir bağlama sahiptir diyebiliriz.
Peki bu teknolojik ortamda nasıl korunacağız? Sürekli izleniyor duygusu ile mi yaşayacağız? Bu sorunun cevabı kolay değil. Bakınız Internet ve Sosyal Medya’nın popülaritesi ve ‘gücü’ konuyu gündemde tutuyor. Diğer açıdan cep telefonumuz varsa zaten bir anlamda izleniyor değil miyiz? Mobese kameraları , kredi kartınızı her kullandığınızda oluşan ‘dijital kayıtlar’ (Neyi nereden ne zaman kaç paraya aldığınız) günlük yaşamımızın gerçekleri haline gelmedi mi?
Eş deyişle ‘Teknolojiden Korkarak’ yaşayamayız. Konu sözlerime başlarkan söylediğim gibi ‘Teknoloji ve Etik’ ilişkisinde yatıyor.
► CEM BURAK KOÇAK YANITLADI
• Bilişim Uzmanı
Storage sistemi alır, üzerine sanal sunucular ile sanal masaüstünü kurar, bunlara Thin Client ile bağlanırım. ICE için de Veeam’dan DRC (Disaster Recovery Center) kurup, doğrudan senkronize ederim. Yedekleme konusunu da SAN çözüyor üzerindeki modüller ile. Bu arada Veeam, Vmware ve EMC ile son derece uyumlu. Dosya değil, block seviyesinde yedekleme yapıyor. Veeam kullanıldığında ana SAN bir şekilde çökse bile remote olarak saklanmış olan sistem açılıp en az iş kaybı ile devreye alınabiliyor.
► HAKKI ALKAN YANITLADI
• ShiftDelete.Net Kurucu
Bu konudaki düşüncelerine kesinlikle katılıyorum. Bulut bilişim, kişilere büyük kolaylıklar sağlıyor. Türkiye’deki genişbant Internet hızları konusunda bazı sorunlar var. Upload hızlarımız çok düşük. O nedenle bu sistemleri yeterli bir şekilde kullanamıyoruz. Diyelim ki hız konusunda sorun yok, her şey düzeldi. O zaman da kişisel bilgilerin gizliliği söz konusu. Şirketler, bu bilgileri ticari amaçları için kullanırken, devletler de stratejik güç elde etmek için kullanıyor. Bunlar son gelişmelerde resmen ortaya çıktı.
Çözüm olarak, gizliliğe zarar vermeyecek bilgileri bu tür bulut bilişim çözümlerinde, çok önemli verileri ise fiziksel olarak yanımızda barındırmak en iyisi.
YORUM YOK