GARANTİ BANKASI &LIFE THY DERGİSİ KASIM 2007 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR
İskenderiye, Mısır
Kasım 2007
Değerli Dostlarım,
Eskiden dünyanın yedi ‘Eski’ harikası vardı. Aslında, önce ‘Yedi Vardı’ mı demeliyiz? Konuyu anlamak adına yedi sayısının inceliklerine dalmadan, hepsi Milattan Önce yapılmış bu mühendislik harikalarının önünde bence saygı ile eğilmemiz gerekir.
Günümüzde tüm çizimlerin önce bilgisayar ile yapıldığını, statik hesapların modellenerek önceden belirlendiğini düşündüğümüzde, bu yapılara onay verenlerden eserleri gerçekleştiren mimar ve mühendislere, baş ustalardan düz çıraklara dek tüm çalışanların hakkı insanlık tarihi boyunca ödenemeyecektir. O zaman hepsi ayrı bir çalışmanın, başlı başına ayrıntılı yazıların konusu olan bu harikalara, artık daha sonra yapılmış eserlerle karıştırmak adına birlikte göz atalım.
Yedinin Gizemi
Yedi… Bu gizemli sayı mitoloji, din ve diğer inanışlarda, felsefenin temelinde hep önde olmuştur. Bir günü tatil sayılan yedi günde kurulan dünya, yedi kat gökyüzü, yerin yedi kat dibi, yedi deniz, Efes’in Yedi Uyurları, haftanın yedi günü, yedi ölümcül günah, Nuh’un güvercininin sular çekilirken yedi gün sonra dönmesi, insan hayatının yedi evresi, yedi senede yapılan Süleyman Tapınağı’nın son yedi basamağı, Tac Mahal’in içinde sesin sadece yedi kere yankılanması. İran folkloründe, kedilerin dokuz değil, yedi canlı olduğuna ve yavrularını yedi kere yedi ayrı yere taşıdıklarına inanılması. Hatırlarsanız 7 Temmuz 2007’de (07.07.07) evlenebilmek için sıraya girmiş yüz binler. Aynı tarihte, yazımın konusu olan dünyanın yeni yedi harikasının, daha doğrusu değişik bir çok yeni yedi harikanın açıklanması…
Bu tek sayı değişik nedenlerle özellikle eski dünya sayılan Ortadoğu ve Akdeniz çanağında ortaya çıkıp yerleşmiş. Artık bizim de eski dünya harikalarının neden altı, sekiz ya da daha farklı sayıda değil de yedi tane olduğu konusunda ufak bir ipucumuz var.
Dünyanın Yedi Eski Harikası
Çoğumuzun bir çırpıda sayamadığı ya da sık sık diğer eserlerle karıştırdığı bu harikaları, yapılış tarihlerine göre sıralayalım ve bazı bilgilerimizi kısa notlar ile tazeleyelim.
Aslında hepimizin başlangıç sorusu aynı: Kim, neye göre seçmiş? Harikaların ortak özelliği Homeros’un şiirlerinden (M.Ö. 8.-7. yüzyıl) başlayan, Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasına (M.S. 5. yüzyıl) kadar geçen ve ‘Klasik Dönem’ ya da ‘Antikite, Antik Çağ’ adını alan zaman dilimi içinde dünya üzerindeki en büyük yapıları oluşturması idi. Hepsi birer mimarlık ve mühendislik başyapıtı olan bu eserler, sanatın, gücün, dinsel düşüncenin, kimi zaman da birlik ve beraberliğin simgesiydi.
Dünyanın Yedi Harikası hakkındaki ilk izlere M.Ö. 5. yüzyılda ünlü tarihçi Heredot ile ulaşıyoruz. Daha sonra Sidonlu tarihçi Antipater (Antipatros) M.Ö. 4. yüzyılda ‘Dünyanın Yedi Harikası Üzerine’ (Περὶ τῶν Ἑπτὰ Θεαμάτων) adlı eseri oluşturmuş ve listeye son biçimini M.Ö. 2. yüzyılda İskenderiyeli Ortodoks Yahudi filozof Filon (Philon) vermiştir. Bakmayın, Filon’un yaptığı çalışma, işin özünde Atinalılara bilinen eski dünya olan Akdeniz çevresinde bir tür gezi rehberi hazırlamaktı.
Açık söylemek gerekirse günümüze dek gelebilen Keops Piramidi dışında diğer altı tanesinin tam olarak neye benzediği tam olarak bilinmiyor. Yangın ve deprem gibi nedenlerle yok olan bu altı harika ile ilgili bilgiler günümüze dek kulaktan kulağa söylenenler, çizerlerin kendi yaratıcılıkları ile ortaya çıkarttıkları eskizler, kayıtlar ve anlatılanlar aracılığı ile yarısı doğru yarısı yanlış bir biçimde günümüze dek ulaşmış. Arzu ederseniz, ikisi Türkiye sınırları içinde yer alan, klasik dünyanın yedi harikasını size kısaca anlatayım.
Keops Piramidi
Bilinenin aksine Giza Piramitleri’nden sadece Keops bu listededir. M.Ö. 2.560 – 2.500 yılları arasında Mısır’da, Eski Krallık – Dördüncü Hanedanlık döneminde Firavun Khufu (Keops) tarafından yaptırılmış ve o tarihten beri, yüzyıllar boyunca dünyadaki en yüksek yapı olma özelliğini korumuştur. İlk yapılan eser olmasına rağmen tekrar belirteyim, günümüze dek gelen tek harikadır ve Mısır’dadır.
Babil’in Asma Bahçeleri
Günümüzde Irak sınırları içinde Hillah yöresinde kaldığı düşünülen asma bahçeler, Türkçe’deki kelime benzerliğinden ötürü bazen yanlışlıkla üzüm yetiştirilen bahçelerle karıştırılır. Aslında elimizde kesin tarihsel ve arkeolojik bulgular olmasa da Babilli rahip Berossus bahçeleri İmparator II. Nebukadnezar’a bağlamış ve M.Ö. 600’lerde, II. Nebukadnezar’ın, eşi Semiramis’in doğduğu yerdeki ağaçları ve yeşillikleri özlediği için yaptırdığını söylemiştir. Asma katlı, teraslı bu bahçelere Arşimed’in su burgusuna benzeyen düzeneklerle su çıkartıldığı ve tüm yapının M.Ö. 1. yüzyılda büyük bir depremle yıkıldığı düşünülmektedir.
Efes Artemis Tapınağı
Türkiye sınırları içinde yer alan iki harikadan biri olan, Lidya Kralı Kroisos’un emri ile yapımına başlanan, Artemision ya da Artemisium olarak da geçen Diana Tapınağı’nın yapımı yüz yirmi yıllık zamana yayılmıştır. Bitiş tarihi çoğu kaynakta M.Ö. 555-550 olarak geçmektedir.
Yazımın başında sözünü ettiğim, dünyanın yedi harikasını derleyen Sidonlu Antipater, Artemis Tapınağı hakkında diğer harikaları da değerlendirerek, Yunan Antolojisi’nde geçtiği üzere ‘Mağrur Babil’in üstünde savaş arabaları için yol olan duvarını gördüm. Alpheus’daki Zeus heykelini, asma bahçeleri, güneşin kolosusunu, yüksek piramitlerin devasa işçiliğini, Mausolos’un engin mezarını da. Ama Artemis’in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki ‘İşte! Olimpus’un dışında, güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı!’ demiştir.
Listeye son noktayı koyan Filon’un da düşüncesi aynıdır: ‘Kadim Babillilerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus’un mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru yükselen Efes’teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümü gölgede kalmıştı…’
Efes Artemis Tapınağı ünlü olmak isteyen bir Yunanlı tarafından M.Ö. 356 yılında ateşe verilip yıkılana dek tarih sahnesinde yer almıştır. Aslında bir cümle önce Herostratus’un ismini vermek istemedim, çünkü yakalandıktan sonra ölüm cezasına çarptırılan kundakçıya verilen ikinci ceza daha da ilginçtir. Adı sonsuza dek tekrarlanmayacak ve hiç bir biçimde anılmayacaktır. Ancak daha sonra Yunan tarihçi Theopompus daha sonra olaydan söz ederken adını ilk kez kullanmıştır. Bununla ilgili olarak hemen çok az bilinen edebi bir ayrıntıdan da söz edeyim: Bedeli ne olursa olsun yasa dışı, etik dışı yolları kullanarak gelecekte isimlerinden söz ettirmek isteyenler, kendilerine verilen aşağılayıcı ‘Herostratik Ün’ ile anılırlar.
Aslında koskoca Tanrıça Artemis’in, kendisi adına yapılan bu eski dünya şaheseri tapınak yanıp yıkılırken nerede olduğunu, ne yaptığını, neden olaya karışmadığını merak ediyorsanız söyleyeyim: Yangının çıktığı 20 ya da 21 Temmuz M.Ö. 356, aynı zamanda ünlü Büyük İskender’in doğduğu gündür ve tarihçi Plutarch’ göre (Mestrius Plutarchus) Artemis bu doğumla yakından ilgilendiği için, kendi adına yaptırılmış bu tapınağa o gün göz kulak olamamıştır. Biz insanoğlunun hikayeleri bir nedene bağlama ve sonrasında inanma dürtüsü ne kadar güçlü değil mi? Ne kadar doğru olduğu tartışılsa da, büyüdükten sonra Büyük İskender’in de, yıkık tapınak ile ilgilendiği söylenir.
Zeus Heykeli
Heykeltraş Fidias (Phidias) tarafından, M.Ö. 5. yüzyılda (432) Yunanistan Olympia’da yapılmıştır. Fildişi, abanoz ve altın kaplama 12-13 metre yüksekliğindeki heykel değerli taşlarla süslenmişti. Zeus Tapınağı’nın Olimpiyat Oyunlarının putperestlik sayılması nedeniyle kapatılması sonrası İstanbul’a getirilmiş ve M.S. 462 yılında bir yangında yok olmuştur.
Halikarnas Mozolesi
İşte Türkiye’de bulunan bir harika daha. Kral Mausollos için karısı ve kız kardeşi tarafından yapılan anıt mezar, M.Ö. 350 yıllarında tamamlanmış ve günümüzde kullanılan ‘Mozole’ (Mauseloum) kelimesinin kaynağı olmuştur. Toplam kırk beş metre yüksekliğindeki yapı mezar odası ve İyon tarzı kolonlarla desteklenen piramit bir çatıdan oluşmaktaydı.
Tüm yapıyı süsleyen akıl almaz güzellikteki heykeller, özellikle Tanrı figürleri yerine insan figürleri taşıdığından tarihte özel bir yere sahip olmuştur. Avrupa’dan Haçlı Seferleri ile gelen St. John Şövalyeleri tarafından 15. yüzyılda yıkılan yapının taşlarının neredeyse tamamı Bodrum Kalesi’nin yapımında kullanılmıştır. Yıkıntılarının bir bölümü Bodrum’da olan mozoleye ait bazı parçalar da İngiltere’de British Museum’da sergilenmektedir.
Rodos Heykeli
Ayakları altından gemilerin geçtiği 32-33 metre yüksekliğindeki Bronz Rodos Heykeli, Güneş Tanrısı Helios’a adanmış bir beraberlik simgesi olarak, sadece elli altı yıl ayakta kalsa da, büyüklüğü ile tüm eski dünyayı etkilemişti. M.Ö. 282 yılında bitirilen heykel, M.Ö. 226 yılındaki bir depremde, zayıf noktası olan dizlerinden kırılarak yıkıldı. Yıkık olduğu yaklaşık 800 senelik sürede bile ziyaret edildi. Kâhinlerin yeniden yapılmasını istemedikleri heykelin daha sonra Suriyeli bir Yahudi’ye satıldığı ve parçaların dokuz yüz deve ile taşındığı söylenir.
Günümüzde liman girişinde deniz dibinden bazı taş blokların çıkarılması sonrası heykelin bulunduğu iddia edilse de, henüz bu konuda bir kanıt yoktur. Hatta tarihçi ve arkeologlar, heykelin asıl yerinin liman girişi olmadığını belirtmektedirler. Yakın bir zamana kadar bir kaç yüz milyon Amerikan Doları tutan bir proje ile, bağışlarla aynı yerde yapılacak ve kültür merkezi ve kütüphane görevi görecek yeni bir heykel, Yunanistan’ın mali krize girmesinden önce sıklıkla gündeme gelmekte idi.
İskenderiye Feneri
M.Ö. 3 yüzyılda, tam olarak 285 ile 247 yılları arasında İskenderiye’de Pharos adasında yapılan kule, fener amaçlı olarak kullanılmakta idi. Kaynakların, 115 ile 180 metre arasında bir yüksekliğe sahip olduğunu belirttikleri kule, 14. yüzyıla kadar, Keops Piramidi’ni de geçen en yüksek insan yapısı kule olarak düşünüldü. Işığı altmış kilometre uzaktan bile görülebiliyordu. M.S. 1.300’lerin başında deprem sonucu yıkılan yapının taşları, daha sonra 1.480’de çevredeki kalenin yapımında kullanılmıştır. Ayrıca, Keops Piramiti’nden sonra en uzun süre ayakta kalan yapı olduğunu da belirtmek isterim.
İşte değerli dostlarım, artık Eiffel Kulesi’nin, Pisa Kulesi’nin, Çin Seddi’nin ya da diğer yapıların ‘Dünyanın Eski Yedi Harikası’ arasında yer almadığını biliyorsunuz. Ama dünya üzerinde biz insanoğlunun başardıkları bunlarla sınırlı değil.
Daha sonraki yazılarımda ‘Ortaçağ Dünyasının Yedi Harikası’ ve değişik görüş, beğeni açıları ile listelenmiş, bir bölümü kabul görmüş, bir bölümü ise hâlâ tartışılan ‘Yeni Yedi Harikaları’ üzerine konuşacağız. Sizlere harika günler diliyorum.
YORUM YOK