EDINBURGH THE FRINGE
DÜNYANIN EN BÜYÜK FESTİVALİ

7.512 • 21 Eylül 2019 • APPLICATION, GEZİ YAZILARI • 11.329 GÖRÜNTÜLEME

DÜNYANIN EN BÜYÜK FESTİVALİ

whitedot04 Ağustos 2019 Pazar
The Royal Mile · Edinburgh İskoçya

(BESTYLE · EYLÜL 2019 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR)

Değerli Dostlarım, Meslektaşlarım, Gezginler, Dinleyicilerim ve Sevgili Öğrencilerimiz,

Tüm dünyayı gezen, daha da önemlisi deluxe programlar ile gezdiren bir turizm uzmanı ve profesyonel rehber olarak, şaka yollu, ‘Dünyanın En İnce Kitapları’ arasında yer alan Britanya Mutfağı’ndan söz etmek isterdim ama, arzu ederseniz bu kez görsel bir sanat ziyafetine davet edeyim sizi. Damağımız yerine, ruhumuza seslensin bu satırlarım…

Peki neden bu topraklar? Gezdirdiğim ülkeler arasında ayırım yapmasam da eğitim geçmişim Anglofon olduğundan, Britanya coğrafyasının bende ayrı bir yeri vardır. Her sene iki üç kez, ya kurumsal bir geziyi programlayıp, ya Viski ve gurme deneyimlerle süslenmiş özel bir tatili düzenleyip, ya da gemi ile tüm Büyük Britanya adasını dolaştığım geziler yaparım İskoçya’ya. Her gittiğimde, kendimi sanki yüzlerce yıl bu topraklarda yaşamış hisseder, ilk girdiğim sokakta bile sanki tanıdık evler ve yüzlerle karşılaşacakmışım hissine kapılırım. İşte İskoçya da bu sihirli köşelerden biridir benim için.

Hele ki yaz aylarında, Birleşik Krallık’a bağlı bu ülkenin başkenti Edinburgh’ta olmak büyük bir şanstır. Çoğunlukla biraz önce sözünü ettiğim gezilerden bir tanesini de, eşi benzeri olmayan bir tarihe, dünyanın en büyük sanat festivali ‘The  Fringe’e denk getirmeye özen gösteririm.

Aman dikkat edin, bu arada yaz dediğime bakmayın, Temmuz ve Ağustos’ta bile kazağınızı, kalın giysilerinizi, yağmurluk ve sağlam şemsiyelerinizi mutlaka yanınızda bulundurun. Hemen küçük bir ipucu da vereyim size: Bu şehri ‘Edinburg(h)’ olarak dillendirirseniz herkes turist olduğunuzu anlar. Araya biraz ‘İskoçça’ aksan katıp, ‘Edinbra’ derseniz, havanızdan geçilmez. Aslında ismin kökeni ‘Dùn Èideann’a kadar gider ama ben yazımı etimolojik bir teze çevirmeyeyim şimdilik.

Aslında ‘püskül, saçak, kenar’ hatta ‘kâhkül’ anlamına gelen festivalin ‘The Edinburgh Festival Fringe, The Fringe, Edinburgh Fringe’ veya ‘Edinburgh Fringe Festival’ adı da (‘Frincç’ okuyunuz) 1947 yılında ortaya çıkış hikâyesi ile ilgili.

Gelin yaklaşık elli yıl öncesine dönelim. O dönemde zaten Edinburgh Uluslararası Festivali bir süredir yapılıyor. O yıl festivalde yer almak isteyen sekiz tiyatro kumpanyasına ise festival yönetimi izin ve yer ver(e)miyor. Başvuruda geç kalınmış olması, gösteri salonlarının doluluğu hatta sergilenecek oyunların kalitesi bile bu kararda etkili olmuş olabilir. Ama gruplar yılmadan, daha küçük salonlarda, hatta Edinburgh’tan çok uzak yerlerde de olsa inatla gösterilerine çıkıyorlar. Elbette bu ısrarı da anlamak gerek, çünkü hazır ‘sanat için bir araya gelmiş’ böylesine fazla sayıdaki seyirci, eleştirmen, yapımcı ve yönetmen ortada olunca, böyle bir ortamı kimse kaçırmaz elbette. Biraz ana festivali tamamlayıcı, biraz ‘salkım saçak’ prodüksiyonlar olarak adlandırıyorlar kendilerini.

Herneyse… Aslında bu festivale doğrudan kabul edilmeyen işte bu tiyatro grupları, daha sonra Ediburgh’ta kendi ‘rakip’ festivallerini yapma kararı alıyorlar. Bir isyan, bir başkaldırı, bir devrim, neredeyse. Oysa daha sonra ‘Fringe’ adı verilecek bu festivalin ilkini de zaten 1947’de o yıl gerçekleştirmiş olduklarının farkında değiller henüz.

Değerli Dostlarım,

‘Dünyanın artık günümüzdeki en büyük festivali’ dedim. Daha birkaç hafta önce, Ağustos başında The Fringe 2019’un günlerce tam ortasında yer aldım, Başkent’in kalbindeki ‘Hilton Carlton’da kaldım.  Şehri ve çevresini konuklarıma gezdirirken, her serbest zamanımda, sabah, öğle, akşam, hatta gece yarısı katılabildiğim kadar çok gösteriye katıldım.

Daha 2019 istatistikleri açıklanmadı ama size 2018’den bazı sayılar sunayım:

Yirmi beş güne yayılan festivalde, üç yüzün üzerindeki ‘yerde’ üç bin beşyüz ayrı gösteride 55.000 (yazıileyalnızellibeşbin) program yapılmış. Şimdi neden böyle ‘en büyük’ olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz sayısal açıdan. Açıkçası burada ‘Size does matter’!

‘Yer’ kelimesini özellikle tırnak içine aldım, çünkü aklınıza hemen lüks yerler, rahat koltuklar, akustiği mükemmel konser salonları gelmesin. Çoğunluğu ‘gönüllülük’ çerçevesinde sunulan salonlar, kiliseler, tarihi eserlerin içleri, çok amaçlı binalar, sinemalar, hatta evler ve odalar dahi, elbette zaten asıl mekânlardan biri olan The Royal Mile ve çevresindeki cadde ve sokakları da atlamayalım, bu elli beş bin gösteriye ev sahipliği yapıyor.

Açıkçası, Fringe’in ruhunu anlatmanın en kolay yolu da aslında kuruluş feslefesini anlamak: 1947’deki reddedilme nedeni ile, bu festivalde hiçbir jüri yok, ön seçim ya da seçim yok, hatta ödül ve derecelendirme de yok! Sanatçı her ne yapıyorsa, ister tek başına, isterse grubu ile gelip, canı ne isterse onu sergileyebilir, sunabilir. Şu sanatsal özgürlüğe bir bakar mısınız?

Elbette son yıllarda özellikle çocuklar için sakıncalı cinsel içerik ve dinsel konular mercek altında olsa da, şu ana kadar bu konularda belirgin bir kriz yaşanmadı. Artık bu biraz da sanatçıların  sağduyusuna kalıyor / bırakılıyor.

Peki, sormayacak mısınız? ‘Ey Özge Ersu, ya umulanın çok üzerinde, kapasiteleri kat kat aşan başvurular olursa?’ Madem sordunuz, yanıtlayayım. Bu durumda, yine hiçbir değerlendirme kriterini dikkate almadan, katılımcılar ya başvuru sırasına göre, ya da kura çekilerek kabul ediliyor veya eleniyor.

Gösteri ücretleri de aslında anlatmaya değer. Çoğu yaklaşık 55 dakika ile sınırlı olan gösterilerin biletleri, herhangi bir salonda ise, yaklaşık olarak 5-10-12, kimi zaman 20 Sterling Pound. Sonuçta, eğer sponsorlu ve ücretsiz değilse, katılımcı(lar)dan bu salonların bedelleri alınıyor ve kendi biletlerini istedikleri gibi satmalarına izimn veriliyor. Elbette, çoğu sokak gösterisi ücretsiz, arzu edenler ‘içlerinden geçen tutarı’ ortadaki kutuya bırakıyorlar. Son yıllarda ise, ‘E.B.Ç.G.N.K’ formulü gündemde: ‘Eğer Beğendiysen Çıkışta Gönlünden Ne Koparsa’ sistemi.

Müzik var, tiyatro var, deneysel sahne var, akrobasi, sihirbazlık, aklınıza sanat adına ne ilginizi çekiyorsa var. Ama son yıllarda nedense (İngilizce) komedi, neredeyse gösterilerin yarıdan fazlasına hâkim olmuş durumda. Çoğu yapımcının buraya gelip yeni cevherler aradığını söylersem, bu yoğunluğun nedenini anlarsınız. O nedenle, İngilizcesi akıcı olmayan ‘Fringe Turistleri’ kimi zaman ‘Cem Yılmaz Gösterisine “Yanlışlıkla Gelmiş Japon Seyirci’ konumuna düşebiliyorlar. Komedi demişken, Mr. Bean Rowan Atkinson’un da Edinburgh Fringe sokaklarından doğduğunu anımsatmak isterim.

Elbette Ağustos ayında ‘Edinbra’, önceden davranmadıysanız, otellerde yer bulamayacağınız, bulsanız da ücretlerin tavan yaptığı, kalacak tek bir odanın bile bulunmadığı, kimi zaman 50 mil dışarıda kalınıp gelinen, cafe ve restoranların dolup taştığı bir kimliğe bürünüyor. Ama inanın, ulaşım ve konaklamanızı önceden ayarladı iseniz, o sanatsal zenginliğe değer. Yine de uyarayım, 2020 Edinburgh Fringe uçakları ve yerleri şimdiden dolmaya başladı.

Aslında, akademik açıdan bakarsak, her gittiğimde anlattığım ‘Fringe ve Madalyonun Öbür Yüzü’ konusunda söyleyeceklerim çok ama buna saatler ve sayfalar yetmez. Bu sanatçıların profesyonellik ve amatörlük düzeyleri, bütçeleri, kendi broşürlerini bastırmaları, 55 dakikalık gösterilerini onlarca kez tekrarlamanın verdiği zihinsel ve bedensel yorgunluk, gizlice seyretmeye gelen eleştirmenlerden ‘Beş Yıldızlı Aferin Pekiyi’ beklerken ‘İki Yıldız / Orta’ alma korkusu, diğer rakiplerin gösterilerini trollemeler, festival süresince sınırlı barınma ve yeme içme koşulları, finansal açıdan kazanç ve kayıpları… Bu sanatçıların özellikle son yıllarda daha sık dillendirilen psikolojik çöküntüleri… Bununla da bitmiyor. Bir de ev sahibi açısından bakacak olursak, şehirdeki aşırı yoğunluk, kirlilik, atıklar, festival süresince bu organizasyon için çalışan ya da çalışmak zorunda kalan işçilerin düşük ücretleri, ödenmeyen fazla mesailer.

Gördüğünüz gibi hiçbir şey toz pembe değil. Ama biz bu olumsuzlukları bırakıp, ruhumuzu sanatın, müziğin ve tiyatral gösterilerin akışına bırakalım, ne dersiniz?

Hatta kim bilir, belki 2020 Edinburgh Fringe’de, Food & Travel daveti ve öncülüğünde, örneğin beş adet konuğumuzu bu güzel yerde, bu özel tarihte ağırlarım… Ne güzel olur, değil mi?

Bir başka coğrafyada, bir başka yazıda yeniden bir araya gelmek dileği ile

Selam ve Saygılarımla
Özge Ersu

 

YORUM YOK

YORUM YAP

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.