BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE ETİMOLOJİSİ

7.512 • 20 Ekim 2023 • GEZİ YAZILARI • 14.585 GÖRÜNTÜLEME

I. DÜNYA SAVAŞI ASLINDA ‘BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’ DEĞİLDİ!

whitedot20 Ekim 2023 Cuma · Nice Côte d’Azur

Değerli Dostlarım,

İstemesek de, III. Dünya Savaşı olasılığının konuşulduğu şu günlerde sizleri Birinci Dünya Savaşı’nın az bilinen etimolojisi ve savaşın acımasızlığı konularında bilgilendirmek isterim.

Bu Avrupa merkezli ilk küresel savaş başladığında, kimse gelecekte bir ‘ikincisinin’ (ve belki de sonrasının) olabileceğini o zaman için düşün(e)mediğinden, adını ‘I. Dünya Savaşı’ (İngilizce World War I · WWI) olarak koymamıştı.

Öncelikle ilk dönemlerde herhangi bir dünya savaşının genel kabul görmüş tanımı olmadığını söyleyebiliriz. Aslında ilk olarak karşımıza ‘Dünya Savaşı’ terimini çıkaran Alman biyolog ve filozof Ernst Haeckel idi. Savaşın ilk yılında 20 Ekim 1914’te The Indianapolis Star’a verdiği demeçte “Şüphesiz bu korkutan Avrupa Savaşı’nın gidişi ve ortaya çıkarttıkları bunun tüm dünyada ‘Dünya Savaşı’ olarak nitelendirilmesine yol açacaktır” demişti.

Bu savaşı ‘Birinci’ olarak adlandıran ilk kişi ise savaştaki ‘muhabir’ kimliği ile de öne çıkan İngiliz Binbaşı Charles à Court Repington idi. Savaşın son aylarında, Ekim 1918’de günlüğüne not aldığı bu terimi iki sene sonra 1920’de yayımladığı anılarında kullanmaya başlamıştı.

Geride dokuz milyonu asker, beş milyonu sivil olmak üzere yaklaşık on dört milyon ölü ve yirmi üç milyon yaralı bırakan, dünya tarihinin en kanlı felaketleri arasında yer alan bu savaş aslında İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar ‘Büyük Savaş’ veya ‘Dünya Savaşı’ olarak adlandırılmaya devam etti. Hatta Independent gazetesi “Bu Büyük Savaş işte! Adı üstünde!” diye manşet atmıştı. Kanadalı Maclean Dergisi’nin “Bazı savaşlar kendi isimlerini ortaya çıkartır: Bu ‘Büyük Savaş’tır” dediğini de anımsatayım.

Aslında çağın yazarları bu savaşı ‘Savaşı Bitiren Savaş’ veya yıkımın büyüklüğünden ötürü ‘Tüm Savaşları Bitiren Savaş’ olarak da adlandırıyordu. Başlarda tarafsız kalmayı yeğleyen ama 4 Nisan 1917’de Senato kararı ile Almanya’ya savaş ilan eden Amerika Birleşik Devletleri’nde basın bile kendi ülkesi savaşa katılana dek söylemlerinde ‘Avrupa Savaşı’ deyimini kullanıyordu.

Kimilerinin koşa koşa, kimilerinin istemeden katıldığı bu savaş öncesinde de ‘Az bilinen, önceden profesyonel ordular tarafından zaten zayıflatılmış bir ülkeye karşı birkaç günlük çıkartma yapıp, sonrasında Avrupa’da uzun bir tatil yapacaklarını’ düşünen Avustralya ve yeni Zelandalı deneyimsiz gençlerden oluşan ANZAC güçlerinin, çıkartma gemilerinin kapakları Çanakkale’de açıldığında karşılaştıkları gerçeği ya da Avrupalı gençlerin Batı Cephesi’nde ‘henüz’ bir şey yokken, “Nasıl olsa Noel’de evdeyiz!” diye düşünüp yıllarca siperlere sıkışıp kaldığını nasıl unutabiliriz ki?

Peki Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, ölçeği ve etkisi açısından karşılaştırılabilecek başka savaşlar olmamış mıydı? Birinci Dünya Savaşı kadar küresel bir etkiye sahip olmasa da, elbette daha önce de milyonlarca insanın ölümüne yol açan, Avrupa coğrafyası, politikası ve toplumunda derin izler bırakan, bu ölçek ve etki ile bir dereceye kadar karşılaştırılabilecek birkaç savaş aklıma geliyor: Avrupa güçlerinin çoğunu ve dünya çapındaki sömürgelerini içeren bir dizi çatışma olan Napolyon Savaşları’nı (1803-1815) veya birkaç kıtada yapılan, yine neredeyse tüm büyük Avrupa güçlerini içeren, bir milyondan fazla insanın ölümüne yol açan, küresel güç dengesinde önemli etkiler bırakan Yedi Yıl Savaşı’nı (1756-1763) örnek gösterebilirim.

Bazı tarihçiler, Yedi Yıl Savaşı ve Napolyon Savaşları’nın ‘İlk Dünya Savaşları’ olduğunu savunurken, diğerleri ise Birinci Dünya Savaşı’nın ilk gerçek küresel çatışma olduğunu dile getiriyor. Ama sonuçta Birinci Dünya Savaşı’ndan önce benzer büyük savaşların olup olmadığı tartışması bence bizim bu terimi nasıl tanımladığımızla ilgili. Bir dünya savaşını çoğu büyük gücü içeren ve birden fazla kıtada yapılan bir çatışma olarak ele alırsak, biraz önce belirttiğim Napolyon Savaşları ve Yedi Yıl Savaşı’nı dünya savaşları olarak kabul edilebiliriz. Diğer taraftan bir dünya savaşını gerçekten küresel bir etkiye sahip bir çatışma olarak tanımlarsak, başladığımız yere dönerek Birinci Dünya Savaşı’nı ilk dünya savaşı olarak nitelendirmemiz gerekir.

Peki Osmanlı İmparatorluğu, Trablusgarp Harbi ve Balkan Savaşları sonrası İttifak (Bağlaşma) Devletleri ya da Merkezî Devletler tarafında girdiği bu savaşa hangi ismi vermişti? Osmanlı İmparatorluğu’nda bu savaş ‘Harb-i Umumi’ (Genel Savaş) olarak adlandırılıyordu. Halk arasında ise ‘Seferberlik’ olarak anılıyordu.

Sonuçta Rus, Alman, Avusturya Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının yıkıldığı, Avrupa ve Orta Doğu’da yeni devletlerin kurulduğu, Avrupa, Asya ve Afrika’da ülke sınırlarının değiştiği ve bizi Kurtuluş Savaşımıza götürecek olan süreç 11 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri’nin zaferiyle sona erdi.

Elbette bazıları Tüm Savaşları Bitiren Savaş’ın bir süre sonra (yirmi bir sene) çok daha ölümcül biçimde geri döneceğini düşünmeseler de tarihin tekrar ede(bile)ceğini bilenler, tahmin edenler de vardı. Diğer nedenlerin yanı sıra, Birinci Dünya savaşı sonrası özellikle Almanya’ya karşı uygulanan baskılardan ötürü de ortaya çıktığı bilinen İkinci Dünya Savaşı’nı doğuran nedenleri ve yanlışları tekrar etmekten kaçınan dünya, bir üçüncü savaşın olasılığından kaçmaya çalışsa da, bu konudaki başarı(sızlık) ve günümüzde geldiğimiz konum tartışılır.

Bu arada bana çok sorulan ve sıklıkla yanlış yorumlanan ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun neden İtilaf Devletleri tarafında değil de İttifak Devletleri ile savaşa girdiği, girmek zorunda kaldığı’ konusunu ise bir başka yazımda anlatırım.

Bakıyorum da bu yazımda ‘Savaş’ kelimesini altmışın üzerinde kullanmışım. Askerliğim sırasında ülkem adına bir Jandarma Komando askeri olarak 1990’lı yılların ortalarında Zara, Divriği ve yakın coğrafyalarda iki seneye yakın bu çatışmaları dağlarda yaşamış, adeta savaş ortamlarında bulunmuş, ne yazık ki çok fazla sayıda şehit kayıplarımıza ve gazilerimize tanık olmuş biri olarak diyebilirim ki sıcak koltuklardan, mikrofon, klavye ya da ekran başından ahkâm kesenlerin, bir kez daha aynı kelimeyi kullanayım, ‘savaşın’ anlamsızlığını ve korkunçluğunu bilmesi, anlayabilmesi çok zor, hatta olanaksız.

Son olarak bu konulara ilgi duyuyorsanız, Erich Maria Remarque’ın orijinal adı ‘Im Westen Nichts Neues’ olan ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ romanını okumanızı öneririm.

İlk kez Almanya’da Ocak 1929’da yayımlanan, daha ilk yılında otuza yakın, günümüzde ise elli dile çevrilerek ün kazanan, yirmi milyonun üstünde satan bu eserin, (yeni çekilenlerin yanı sıra) 1930 yılında yönetmen Lewis Milestone tarafından filme aktarıldığını anımsayabilirsiniz. İlginçtir, Almanya Nazi yönetimi 1933 yılında gerçekleşen kitap yakma eylemlerine, gençleri askerlikten soğuttuğu gerekçesi ile bu romanı da  dâhil etmişti.

Kitabı okurken ya da filmi izlerken, 19 yaşındaki genç Alman askeri Paul Bäumer’in yaşama bağlılığını, yaşama sevincini nasıl yitirdiğine, sonuçta “Varsın aylar, yıllar geçsin. Nasıl olsa bana getirecekleri bir şeyleri kalmadı” diyebildiğine, kendisine göre sonuçta, savaşlara katılan herkesin öldüğüne, bedenen ya da ruhen, kimsenin savaştan sağ çıkamayacağı sonucuna ulaştığına tanık oluruz.

Şöyle der Paul: ‘Gencim, yirmi yaşındayım. Ama hayatta umutsuzluktan, ölümden, korkudan ve acı uçuruma sürükleyen anlamsız bir dıştanlığın kösteklenmesinden başka bir şey tanımıyorum. Milletlerin birbirlerine zorla düşman edildiğini ve hiç ses çıkarmadan, hiçbir şey bilemeden budalaca, uysalca ve bönce birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki beyinlerinin, bütün bunları daha ustaca ve daha devamlı yapmak için yeni silahlar ve yeni lâflar bulduklarını görüyorum!’.

Sonunda ise, Paul’ün savaşın neredeyse bittiği günlerde vurularak çamura düşmesi, kanlı ve çamurlu eliye siperin üstündeki bir kelebeğe uzanmaya çalışırken, ölümünün o kadar anlamsız ve önemsiz olduğunu dile getirmek için tam ölmeden önce ağzından ‘Batı Cephesinde Yeni Bir şey Yok’ cümlesini sayıklaması belki de tüm savaşları özetleyebilir.

Savaşsız barış dolu günler dileğimle,
Selam ve Saygılarımla
Özge Ersu

YORUM YOK

YORUM YAP

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.