MAVİ KELEBEK VE ARTEMİŞ ÇİÇEKLERİNİN SIRRI
Srebrenitsa · Bosna Hersek
11 Temmuz 2022 Pazartesi · Saraybosna
Bosna Hersek’e sıklıkla düzenlediğim ve adını “Sevdalinka Saraybosna” koyduğum her gezimde ayrıntılı olarak anlattığım hüzünlü bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Srebrenitsa Soykırımı özelinde ve iç savaş genelinde savaş sonrası 1997 ve 2012 yılları arasındaki süreçte Lahey’de devam eden “Birleşmiş Milletler Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi” için kanıtlar toplanırken tanık ifadelerinin yanı sıra “Adli Botanik”(Forensic Botany) başta olmak üzere değişik bilimsel yöntemlerden yararlanılmıştı.
İlginç olanı, ortaya çıkartılan ilk yedi toplu mezarın ön incelemesinde tutarsızlıkların peş peşe gelmeye başlaması idi: Toprak örnekleri, çiçek tozları, kalıntılar ve diğer bir çok ayrıntı o bölge ile uyuşmuyordu. Uzun çalışmalar sonrası, Sırp askerlerinin öldürdükleri Bosnalıların naaşlarını ilk anda değişik derinlikteki toplu mezarlara hızlıca ve acemice gömdükten üç ay sonra sistematik olarak, biraz da acele ile yeniden toprak altından çıkartıp, kanıtları yok etmek adına başka yerlere taşıdıkları belirlenmiş, böylece aslında bulunması çok zor olan bazı yerler bu şüpheli verilerin incelenmesi ile ortaya çıkartılmıştı. Bu aslında savaş suçlarının incelemesindeki ilk “Sistematik Çevresel Profilleme” (Environmental profiling) çalışmasıdır.
Yine diğer bir örnekte cinayetlerin yoğunlaştığı Drina Nehri üzerindeki bir barajın yapımı devam ederken su tutma sürecinin özellikle geciktirilerek düzeyin on sekiz metre düşürüldüğünü, tabandaki çamurda sadece Soykırım sırasında değil, Birinci Dünya Savaşı’ndaki kalıntılara kadar ulaşılabildiğini anımsatmak isterim.
Diğer taraftan tüm bu çalışmalara doğa da yardımcı olmaktaydı. Dere yataklarına atılan bazı cesetler yok olmamış, iki binli yılların başındaki olağan dışı kuraklıkta çatlayan toprak kabararak yaz aylarının ortasında çok aşağıda kalmış kemikleri yeryüzüne çıkartmıştı. Daha ilginci ise biyologların araştırmalarını yürütürken belirli bölgelerde aslında oralarda hiç yaşamayan mavi kelebek kolonileri ile karşılaşması idi. Çünkü o mavi kelebekler (Lat. Polyommatus icarus) sadece “Artemis Çiçeği” (Lat. Artemisia vulgaris) ile beslenebiliyor, yalnızca o çiçeğin olduğu yerlerde yaşayabiliyorldu. Artemis Çiçeği, diğer adı ile “Ölüm Çiçeği” veya “Mezarlık Çiçeği” de organik kalıntılardan toprağa geçen farklı Kalsiyum ve minerallerden beslendiği için çoğunlukla mezarlıklarda yetişirdi. Bu beklenmedik gelişme sonrası aniden ortaya çıkan mavi kelebeklerin beslendiği bu Artemis çiçeği tarlalarında yapılan inceleme ve kazılarda peş peşe toplu mezarlar ortaya çıkmaya başladı.
Yeni kelebek kolonileri ve yeni çiçek tarlaları saptandıkça hepsine kazma vuruldu ve neredeyse hepsinin altından toplu mezarlar çıktı. Boşnak yazar Zeynep Hamzic’in 2015 yılında yayınladığı makalede belirttiği üzere şimdiye kadar saptanan beş yüz toplu mezarın üç yüzünün bu mavi kelebekler sayesinde bulunması böyle bir soykırımın olmadığını öne süren Sırbistan için çok büyük bir darbe oldu. Kaderin, doğanın ve/veya ilahi adaletin ne garip bir cilvesi, değil mi?
Zamanla gittikça azalsa da hâlâ ülkede mavi kelebek tasarımlarının satıldığını, Artemis Çiçeği’nin de Saraybosna Başçarşı yanındaki Türk Çarşısı içindeki hediyelik bakır eşya mağazalarında metal ya da plastik bir broş biçiminde, kimi zaman ise yaya yolu Ferhadiye Caddesi’nde yaşlı bir teyzenin kendi eliyle ördüğü, yine yakaya takılan bir dantel olarak karşımıza çıkabildiğini size söyleyeyim.
İşte benim gözümden Bosna Hersek’ten, insanlığın ders alarak unutmaması gereken hüzünlü bir kesit.
Selam ve Saygılarımla
Özge Ersu
YORUM YOK